**
“İyi bir niyet; fakat yarım iş, hem de zamansız!. . . Harp zamanı, harf zamanı değildir. Harp olurken harfle oynamak sırası mıdır? Ne yapmak için? Muhaverat ve muhaberat teshil için mi? Bu şimdiki şekil hem yazmayı, hem okumayı, hem de anlamayı ve binaenaleyh anlaşmayı eskisinden fazla geciktirir ve güçleştirir! Hız istiyen bir zamanda böyle yavaşlatıcı, zihinleri yorup şaşırtıcı bir teşebbüse girişmenin maddi ameli ve milli ne faydası var?. . . Sonra da mademki başladın, cesaret et; şunu tam yap; medeni bir şekil alsın, değil mi Efendim?”
Mustafa Kemal Atatürk, Enver Paşa Yazısı hakkında 1918’de ettiği bir söz. Ruşen Eşref Ünaydın tarafından aktarılmıştır (1954: 28)
**
“…evvelâ kelimeleri öğreniriz; sonra yaşadıkça teker teker mânalarını.”
Ahmet Hamdi Tanpınar, Sahnenin Dışındakiler
**
“Hayat bizimdir; ona istediğimiz şekli vereceğiz. Ve o şeklini alırken, kendi şarkısını yapacak. Fakat fikre, sanata hiç karışmayacağız! Onları hür bırakacağız. Çünkü, onlar hürriyet, mutlak hürriyet isterler.”
Ahmet Hamdi Tanpınar, Huzur
**
“Aziyadé me regardait fixement. Devant un Turc, elle se fût cachée ; mais un giaour n’est pas un homme tout au plus est-ce un objet de curiosité qu’on peut contempler à loisir.”
Pierre Loti, Aziyadé (1879)
**
“Dünyada hiç kimsenin neden kendi olamadığı üzerine bir kitap yazsam, bu ülkedeki vicdan yokluğunun nedenini anlatsam, yanıma sadece şiir kitaplarını alsam, bütün dünyanın şiirlerini okumak ölene dek sürse.”
Leylâ Erbil, Kalan
**
“Bir elmanın bir meyve olduğu, bir babanın baba, bir savaşın savaş olduğu, bir gerçeğin gerçek olduğu, bir yalanın yalan olduğu, bir aşkın aşk olduğu, bir bıkmanın bıkma olduğu, bir başkaldırmanın başkaldırma olduğu, bir sessizliğin bir sessizlik olduğu, bir haksızlığın bir haksızlık olduğu, bir düzenin bir düzen ve bir evliliğin bir evlilik olduğu, olacağı günler gelecekti, inanıyordu Rosa.”
Sevgi Soysal, Tante Rosa
**
“Dişi narla erkek incir. İncirin dişiyle ilgili resmi söylencesi, erkekliğe ilişkin gizli edebiyatı, Akdeniz’in her yerine dağılmış, ayıplık bir sözcük olmağa varmış. Erzurumlu manav bile, benim ‘incir’ diye sormam karşısında, bastıra bastıra ‘yemiş’in fiyatını söylediydi… İyidir öyle oluşu. Her serüven düşü, incirin altında başlar, incirin altında biter. Deniz, incir, güneş, kumsal, yaşamak istediğimiz, yaşayalım yaşamayalım gönlümüzden geçirdiğimiz her birolumun, her hazzın bir imi değil midir? En azından, ‘yaşamak sevişmektir’ diyenler, diyebilenler için?”
Bilge Karasu, Narla İncire Gazel